1. Hadis;
Abdullah İbn Mugaffel’den (rivayet edildiğine göre): Rasulullah (s.a.v.) (şöyle) buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah (kullarına karşı son derece) yumuşak muamele eder ve yumuşaklığı sever, şiddet karşılığında vermediğini yumuşaklık karşılığında verir.”
Açıklaması;
Söz ve işlerimizde nazik ve yumuşak huylu olmak anlamına gelen “rıft” övülmüş sıfatlardandır. Rıf-kın karşılığı kabalık ve sertliktir. Allahü Teâlâ(c.c.) hazretleri, kullarına karşı son derece merhametli ve lûtuf-kârdır. Kullarının da birbirlerine karşı nazik ve yumuşak davranmalarını, kabalık ve sertlikten kaçınmalarını, hoşgörü ile hareket etmelerini ister. Rıfk ile muamele insanları dostluğa ve kardeşliğe götürür. Aralarındaki düşmanlıklar, bu sayede son bulmuş olur. Binaenaleyh, kötülükler bile daima iyilikle karşılanmalıdır. Nitekim, yüce Allah Kur’ân-ı Keriminde: “İyilikle kötülük eşit değildir. Sen kötülüğü en güzel olan iyi hareketle önle. O vakit bakarsın ki seninle aralarında bir düşmanlık bulunan yakın bir dost gibi olmuştur” buyurmuştur.
Dinen, aklen ve hikmeten güzel ve faydalı görünen şeylere muvafakat etmek de rıfk sayılır. Peygamber efendimiz: “Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri bir ev halkını severse aralarına rıfk verir” buyurdular. Bu yüce insan kendisine Peygamberliğinin ilk yıllarında, birçok düşman, akla hesaba gelmez eza ve cefa ettikleri halde yine hepsine rıfk ile davranırlardı. Rıfk, sahibini her istediğine ulaştırır, bütün münasebetlerden emin eyler. Dikkatle bakılınca, görülür ki yumuşaklığın etkisi azarlamak ve şiddet göstermekten daha çoktur. Yumuşaklık her zaman hiddetleri dindirip düşmanları dost edebilir. Fakat hiddet, şiddet arttırmaktan ve dostu düşman etmekten başka bir işe yaramaz.
Muhakkak diğer övülmüş ahlaklarda olduğu gibi, rıfkın en kamil manada tecelli ettiği kul, yine Resul-i zişan efendimizdir. Kendisi, bir gün dahi kaba konuşmamış, şahsı hislerine kapılarak bir Müslümana kötü söz söylememiştir. Hz. Enes, efendimizin bu ahlakını şöyle anlatıyor: “Resûlullah (s.a.) kötü konuşmaz, lanetçi, küfürbaz biri değildi. Birisini ayıplamak istediği zaman, onun hakkında sadece; O’na ne oluyor, alnı toprağa varasıca; demekle yetinirdi.”
Bu sözüyle, efendimiz, kişinin çok secde etmesi için dua etmiş olurdu.
Daima ümmetine yumuşaklığı tavsiye eder; “yumuşaklık bulunduğu her şeyi süsler, yumuşaklık bir şeyden de alınırsa onu lekeler.”
“Bir kimse yumuşak davranmadan mahrumsa hayırdan da mahrumdur” buyururdu.
Bu hadislerden, yumuşaklığın her şeyde olabileceği anlaşılmakla beraber İslamda, şeriat, yahut cemaatin maslahatının muktezası olan yerlerde sertlik göstermek caiz ve lüzumludur.
2. Hadis;
el-Mikdam İbn Şüreyh babasından (rivayetle) demiştir ki: Hz. Aişe’ye (Rasûlullah (s.a.)’in) kır gezisine çıkma (sın)dan sordum da: Rasûlullah (s.a.) yukarıdan aşağıya inen şu (karşıdaki) su kanallarına geziye çıkardı. Bir defasında (böyle bir) kır gezisine çıkmak istemişti de (bil yolculukta benim binmem için) bana zekat develerinden olan ve binmek için kullanılmayan bir dişi deve göndermişti ve bana: “Ey Aişe! Şüphesiz ki yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa onu mutlaka süsler kendisinden uzak kılındığı şeyi de mutlaka lekeler” buyurdu. (Râvi) İbn es-Sabbah rivayetinde (metinde geçen); “Muharreme” kelimesini üzerine binilmeyen (deve) diye açıkladı.
Açıklaması;
Bu hadisle ilgili açıklama, bir önceki hadisin şerhinde geçtiğinden burada tekrara lüzum görmüyoruz.
3. Hadis;
Cerir (İbn Abdullah el Becelî -radiyallahuanhuma- dan rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: “Yumuşak huyluluktan mahrum olan her hayırdan mahrum kalır.”
Açıklama;
Hadis-i şerifte, yumuşak huyluluğun, her hayrın,başı buğuna delalet, yumuşak huyluluktan mahrum olanın her hayırdan mahrum kalacağını da ifade vardır. Binaenaleyh, hak etmedikleri halde insanlara sert ve kaba davranışlarda bulunup gönüllerini ve onurlarını kırmak, son derece yanlış ve hatalıdır. Bu nevi tavırlar kâfirlere, bidâtçılara ve zâlimlere karşı takınılabilir. Nitekim, yüce Allah Kur’an-ı Keriminde: “Ey inananlar, kâfirlerden size yakın bulunanlarla savaşın. (Onlar) sizde (kendilerine karşı) bir sertlik (ve şiddet) bulsunlar…” buyurmuştur.
Ayrıca, kötülükten men etmek için yumuşaklığın ve öğüdün fayda vermediği yerlerde sertliğe başvurulabilir.Çünkü “Likülli makamın makal ve likülli meydanın rical: Her yerin kendine mahsus sözü ve her meydanın kendine has erleri vardır” buyrulmuştur.
Taberânî’nin Mikdâd İbn Şüreyh’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte açıklandığı üzere Rasulullah (s.a.v.), cennete girmeye vesile olan şeylerin Allah rızası için yedirmek, her Müslümana selam vermek, (kaba söz ve davranışlardan kaçınıp) tatlı konuşmak, gibi davranışlar olduğunu söylemiştir.
Binaenaleyh, şer’i bir maslahat yokken keyfi olarak yumuşaklığı bırakıp kabalık ve sertlik yolunu tutan kimse, bütün hayır kapılarını kendine kapamış olur. Nitekim, yüce Allah, Kur’ân-ı Keriminde: “Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli davransaydın, çevrenden dağılır giderlerdi.” diye buyurmuştur.
4. Hadis;
A’meş dedi ki: Ben o (akranım ola)nların Mus’ab b. Sa’d’ın babası (Sa’d b. Ebî Vakkas) dan rivayet ettiklerini duyduğum; benim de ancak Peygamber’den geldiğini bildiğim bir rivayete göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Âhiret amel(ler)i dışında (kalan) her işte teenni (elden bırakılmamalıdır.)”
Açıklaması;
Teenni: Yavaş ve yumuşak hareket etmek demektir. Büyüklük ve yüksekliğin ölçüsü olan pek değerli bir alışkanlıktır. Bu huy ile ancak nefsini sabır ve sebata alıştırabilenler huylanabilirler. Bu ahlâkı elde edebilirler. Yavaş yavaş, yani acele etmeksizin yapılan işe, hata ve pişmanlık yol bulamaz. Ceza vermekte acele davranmamak, iyilik ve mükafatta ise acele etmek gerektiği gibi, günlük işlerde, davranışlarda, olaylarda da teenni lazımdır.Ancak, mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte de açıklandığı üzere, ahiretle ilgili olan hayırlı işlerde yavaş davranmak söz konusu olamayacağı gibi, şer’î bir maslahatın söz konusu olduğu yerlerde de yumuşaklık ve merhametten bahsedilemez. İşte bunun içindir ki Resul-i zişan efendimiz: “Eğer kızım Fatıma hırsızlık yapsaydı elini keserdim” buyurmuştur.
Vakti gelip çatmış hayırlı bir işte de yavaş olmak söz konusu değildir. Bunun içindir ki “Mekke’ye gitmekte acele ediniz” buyrulmuştur. Fakat, henüz vakti gelmeyen bir iş için acele etmek de doğru değildir. Zira, her şeyin bir zamanı vardır. Meyveler bile olgunlaşmadan koparılamaz. Bir işin vaktinden önce olmasını istemek aceleciliktir, işte Hz. Peygamber’in: “Teeni Allah’dan, acele şeytandandır.” mealindeki buyruğunu böyle anlamak gerekir. Bu bakımdan kendi hür irademizle karar verip, hareket etme yetkisine sahip olduğumuz dünyevi işlerde teenni ile ve gerektiğinde istişare, istihare yollarından geçerek hareket lâzımdır.
Kaynak=Sünen-i Ebu Davud Hadis Kitabı
Bu Yazıya Tepkin Ne Oldu ?